Finding Camellia - Bölüm 9
9.BÖLÜM
Marki Bale şaşkınlık içinde çocuğa baktı. Lia, ilk kez bir şey istemişti. Tabii ki, Lia’yı olabildiğince ayrıcalıklı yetiştirme çabalarının da bunda payı oldu ama doğası gereği her zaman özverili biri olmuştu. Ama işte buradaydı, ondan aldığı gözlerindeki pırıltıyla ondan ciddiyetle bir iyilik istiyordu.
“Lius. Gerçekten bu kadar çok gitmeyi istiyor musun?”
“Evet, hep istedim!”
Saçlarını kestirip ve erkek gibi giyinse bile çocuk onun gözünde kızıydı. Ve her geçen gün gittikçe güzelleşiyordu. Öyle ki aval aval bakan kalabalığa kapıları kapatmayı bile düşünüyordu.
Çünkü erkeklerin ne kadar asi ve kabadayı olduğunu biliyordu, Marki bazen onu böyle yetiştirdiği için pişmanlık duyuyordu. Artık yapabileceği bir şey yoktu ama Camillus’un bir gün yine bir kız olabileceğine inanıyordu. Onu Corsor’a daha fazla maruz bırakarak bunu riske atmak istemedi.
Yine de böyle sevgi dolu bir çocuğa hayır demek imkansızdı. Marki’nin elleri yavaşça onun gergin ellerine sarıldı.
“Önce bunu annenle konuşalım ve şehirde senin için bir yer bulalım. Akademiye yakın bir yer.”
Lia’nın yüzü onun onayıyla aydınlandı. Markizin son sözünü beklemesi gerekse de başkente gitme ihtimali onu şimdiden heyecanlandırmıştı.
Müdür kıkırdadı ve pala bıyığını okşadı. “Ebeveynler çocuklarına hayır diyemiyor.”
Arkasındaki dekanlar da memnuniyet içinde onay verdiler. Marki, Lia’ya o sevgi dolu gözlerle baktığı anda işlerin kendi lehlerine döndüğünü biliyorlardı.
Lord Bale iç çekip ayağa kalktı, konuşmanın bittiğini belirtti. Müdür Jonathan, böyle harika bir kararı verdiği için onu teşekkür etti ve muazzam bir hayırsever kazandıklarını bilerek sırıttı.
“Camellius’u üç hafta sonra bekliyoruz.” Dedi Angharı’ı takip ederek odadan çıkarken. “Harç ve bağışlarla ilgili bilgileri uşağınıza bırakacağım.”
“Tabii ki.”
“Peki o zaman, lordum. Biz artık gidelim ama bahçelerinizi görmeden olmaz. Corsor’un gurur olduklarını duydum!”
Sanki umursuyormuşum gibi.
Sinirlenen Marki onları uzaklaştırdı.
Markiz’in bahçesi olağanüstü manzarasını ve pastoral güzelliğini öven ziyaretçilerin uğrak yeriydi. Bu yüzden havalar ısınırken araziyi görmek için bekleyen lordlar ve leydilerden oluşan bir sıra her zaman vardı. Leydi Bale, Kieran’la birlikte Kuzeye gittiğine göre, Marki kapıları kapatmayı ciddi ciddi düşünüyordu.
Bakışlarını pencereden heyecandan kızarmış olan Lia’ya çevirdi.
“Oldukça hasta olduğunu duydum, Camellius.”
Camellia, onun ne demek istediğini anlayınca kıkırdadı ve başını kaşıdı.
“Artık iyiyim. Bir hafta dinlendikten sonra çok daha iyi hissediyorum. Endişeniz için teşekkür ederim.”
Sözleriyle kendini uzaklaştırma şekli, başkente taşınmak konusunda neden bu kadar kararlı olduğunu anlamasını sağladı.
Muhtemelen Laura’yı bulmak istiyor… tıpkı benim gibi.
Çocuğun annesini arıyordu ama kadın sanki havaya karışmış gibiydi.
“Akademiyi bu kadar hafife almamalısın,” diye başladı Marki. “Müdür’ün de dediği gibi orası bütün soylu çocukların toplanma yeridir. Gruplaşmanın yanı sıra katı bir hiyerarşi de olacak. Tabii ki, oğlum olduğun için statün konusunda endişelenme gerek yok ama yine de kötü niyetli kişilerin sana yaklaşma ihtimali var.”
“Kötü niyetler mi? Ne demek istiyorsunuz?”
“Yani, benimle aynı değerleri taşımayan insanları öyle tanımlıyorum. Sanırım tanımlar nesillerle beraber değişiyor.”
Şeffaf bir şişeden kendisine içki koydu ve Lia’nın bakışlarının masadaki gazetede olduğunu fark etti. Bu, aristokratlar için olan gazeteydi, Lia’nın okumaktan zevk aldığını bildiği halk gazetesine kıyasla dokusu bile çok farklıydı.
Yüksek sosyetenin gazetesinde halk kesimiyle ilgili bir haber yoktu. Manşetlerde Ihar hanesi ve dükün şahsen Tarafsız Bölgeye nasıl ayrıldığı ve Gaior Krallığını gizlice ziyaret ettiği hikayeleri hakkındaydı.
Manşetlerin altındaki küçük kutuda Eteare’deki genç kadınları öldüren seri katille ilgili haber vardı. Şehir gözcüleri bütün enerjilerini suçluyu yakalamaya vermişti ama soruşturmalardan hiçbir şey çıkmadığı için imparatorluktan müdahale etmelerini istiyorlardı.
“Lordum.” Anghar ziyaretçilerini uğurlamaktan dönmüştü. Lia’ya gülümsedi ama Marki’ye söylemesi gereken bir şey varmış gibi görünüyordu.
Sözsüz mesajı alan Lia, iznini istedi. “Baba, ben kalkayım artık.”
Lia, heyecanla odadan çıktı. Markiz’in mektubunu beklemesi gerekse bile, onaylayacağından emindi. Usta Theodore’ye göre kıdemlilerin çok ötesine geçmişti bile.
Ders çalışmadaki titizliği, dört yıl önce ona Akademi’den bahseden Claude sayesindeydi. Akademinin malikaneden ayrılıp başkente gitmesinin tek yolu olduğunu fark ettiğinde daha da gayretlenmişti.
Yeni, kısa ve güneşte altın sarısı parlayan saçlarıyla biraz temiz hava almak için Kieran’ın dairesine doğru yürümeye başladı. Yabancı bir gölge ona yaklaştığında saçlarını karıştırıyordu.
Yolunu mu kaybetti?
“Demek yeniden karşılaştık, Camellius.” Dedi adam reverans yapıp başını eğerken. Az önce odada olan dekanlardan biriydi. Düz kahve saçları vardı ve otuzlarının sonunda görünüyordu.
“Merhaba, efendim.”
“Lütfen bana Eddie de.”
“Merhaba, Eddie Bey.”
Lia, düzgün bir selamlamadan sonra ayrılmaya çalıştı ama adam bir soru daha sordu.
“Abinizin sağlığı nasıl?”
“Gittikçe iyileştiğini duydum.” Diye cevapladı Lia.
“Ne üzücü. Böyle yetenekli genç bir adamın Gaior’da sıkışıp kalması…”
Adam kısa sakalını okşarken başını salladı ve Lia’yı baştan aşağı süzdü. Bakışlarından bunalan Lia bir adım geriledi.
Bundan hoşlanmamıştı. Bu bakışları biliyordu, malikanede düzenlenen balolarda ve salonlardan geçerken bu bakışları görmüştü— cinsiyeti ne olursa olsun güzelliği arzulayan kötü niyetli erkeklerin bakışları. Dekan onlardan farklı görünse de onu rahatsız etmek için yeterliydi.
“Camellius, çiçekler çok güzel olduğunda, en sonunda koparılırlar. Bu yaşayan her şey için geçerlidir. Bu kelebeği düşün mesela. Erkek ve dişi çeşidini ayırt etmesi zordur.”
Rahatsız olan Camellia cevap vermek için başını kaldırdı. “Anladığımdan emin değilim…”
“Sözlerimi fazla ciddiye alma, evlat. Akademide seni görmeyi dört gözle bekliyorum. Ama dikkatli ol. Her zaman senin gibi genç ve varlıklı erkekleri sevmeyenler vardır.”
Bu ne bir uyarı ne de bir tavsiyeydi. Bir kadını avlayan bir alçak gibi, dekan onu biraz daha süzdü ve çekip gitti.
Ama o zaman neden Lord Claude…?
Müdür ona Claude’nin onunla Akademiye katılmasını istediğini söylemişti. Dört yıl önceki o karlı günden— Claude’yi yaraladığı ve ilk defa Markiz’den tokat yediği günden beri onu görmemişti. Ayrıca aynı gece Kieran’la birlikte Kuzey’e doğru yola çıkmışlardı. Müdür, Lia’yı Akademiye gitmeye ikna etmek için yalan söylemesi muhtemel olsa da kendisini rahatsız hissetmeden duramadı.
Ama Lia, Claude’den çok Kieran’ı yeniden görmeği istiyordu. Abisi ona her zaman kibar davranmıştı.
Ne kadar değiştiğini merak ediyorum.
Kieran’ın dairesi etrafında yürümeyi bitirdiğinde Pipi asık suratıyla ona doğru koşuyordu. “Lordum! Başkente gideceğinizi duydum! Beni de götürmelisiniz!”
“Sensiz nereye gidebilirim, Pipi? Babam, tek başıma gitmeme hayatta izin vermez.”
Lia, ona gülümseyerek yaklaşırken Pipi kızardı.
“Neden başkente gittiğimizde eğlenceli bir şeyler denemiyoruz? Bunun hoşuna gidecek bir şey olduğunu biliyorum. Ne dersin?”
Cevap olarak başıyla onaylarken Pipi’nin gözleri parıldıyordu.
Hobisi Lia’yı bu dünyadaki en güzel şeymiş gibi giydirmekti. Küçükken oynayacak bir bebeği olmamıştı bu yüzden onu giydirmekten daha çok zevk alıyordu. Pipi, Lia’ya her zaman elbise giydirmek istediği konusunda şakalar yapmıştı ancak Lia hiçbir zaman onay vermemişti. En azından başkente gittiklerinde bir kereliğine dileğini gerçekleştireceğine söz vermişti.
Pipi, artık Lia’nın her gece annesi için ağlayan çocuk olmadığını görebiliyordu.
Zamanla daha fazla kadınlaştığınızda, Markiz sizi daha fazla kontrol edemeyecek. Biraz daha dayanın.
Hafif bir rüzgâr hışırdayan yaprakların arasından esiyordu. Tıpkı gözlerine benzeyen o yeşilliğin mevsimi geliyordu.
***
Lia uzun süre beklemedi. Markiz’in Marki’ye mektubu Müdür gittikten iki hafta sonra geldi. Leydi Bale’in cevabı kısa ve özdü. Kieran’ın sağlığının gün geçtikçe iyileştiğinin haberleriyle beraber Lia’nın bir yılını başkentte geçirme iznini de yollamıştı.
Marki, mektubu aldığı gibi şehir merkezine doğru gitti. Onun başkentteki evi Lia için çok büyüktü. Gözünü onun üstünde tutmak istiyorsa onu orada kalmaya zorlamalıydı ama aklında başka planlar vardı, Lia üzerinden Laura’yı bulmak istiyordu.
Bunu yapabilmek için ona başka bir yer bulmalıydı. Hizmetçilerin gözünden kaçınabileceği ve gizli bir geçidi olan bir yer olmalıydı. Çözüm olarak Marki, Akademi’nin yakınlarında birden fazla yer aldı, Lia bunlardan birinde kalırken geri kalanı muhafızlarıyla dolu olacaktı. Sonuçta, sevgili kızını o acımasız şehirde tek başına bırakamazdı.
“Annem gerçekten onayladı mı?” Lia’nın şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı.
Yüzünde geniş bir gülümsemeyle onayladı.
“Yeni evine beraber gideceğiz ama önce hadi terziye gidelim.”
“Terzi mi?”
Zaten çok fazla kıyafeti olduğunu söyleyecekti ama kabul mektubunu gözlerinin önünde gördüğü anda kelimelerini yuttu.
“İmparatorluk terzisi bütün Akademi formalarını kişisel olarak diker. Kieran’ınkini de o yaptı.”
“Bu saraya gitmem gerektiği anlamına mı geliyor?”
Lord Bale, Lia’nın yüzü solunca kıkırdadı.
“Eğer imparatorun önünde nasıl davranman gerektiği hakkında endişeleniyorsan, endişelenme. Terzinin müştemilattaki atölyesine gideceğiz.” Dedi Marki. “Rahatla, Camellius.”
DEVAM EDECEK…
Bir sonraki bölüm 2 Haziran’da!